Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Nergiz Kılıç Savrık

STOCKHOLM SENDROMU YA DA KURBANIN SUÇLULARI KORUMA İSTEĞİ

Stockholm’de yaşanan bir banka soygunu olayı sonucu soyguncuların eline düşen rehineler, yani baskı altında olan kişiler, süreçle birlikte baskı yapan kişiye hayranlık duymaya başlamışlar ve onları korumak için çaba göstermişlerdir.

Olay, 23 Ağustos 1973 tarihinde Norrmalmstorg adlı Stockholm’deki bir banka şubesinde gerçekleşen soygunla başlamıştır. Şartlı tahliye mahkumu Jan-Erik Olsson , başarısız bir banka soygunu sırasında İsveç’in Stockholm kentindeki en büyük bankalardan biri olan Kreditbanken’in dört çalışanını (üç kadın ve bir erkek) rehin aldı. Kendisine yardımcı olmak için arkadaşı Clark Olofsson’un hapishaneden serbest bırakılması konusunda pazarlık yaptı.

Rehineleri altı gün boyunca (23-28 Ağustos) bankanın kasalarından birinde esir tuttular. Rehineler serbest bırakıldığında hiçbiri mahkemede rehin alan kişi aleyhine ifade vermedi; bunun yerine savunmaları için para toplamaya başladılar. Rehineler bu süreçte duygusal olarak rehin alan suçluya bağlanır. İlginç bir şekilde, rehineler soygunculara karşı olumlu duygular beslemeye başlamışlardır. Bu durum, o dönemde pek çok insanın dikkatini çekmiş ve Stockholm Sendromu terimi ortaya çıkmıştır.

Bu sendrom, bir kişinin kendisini bir tür tehdit altında hissettiği bir durumda, onu tehdit eden kişi veya kişilere karşı olası bir sempati ve bağlılık geliştirmesi durumunu tanımlar. Stockholm Sendromu, kurbanın duygusal olarak bağlı olduğu kişilere karşı savunmasız hale gelmesiyle karakterizedir.

Yani, Stockholm sendromu belirtileri arasında en önemlisi kişinin kendisine kötü davranan kişiye karşı, kendini suçlu hissetmesidir. Yaptığı küçük ve iyi bir davranışa karşı minnet besler. Kendisini baskı altında tutan kişinin aslında iyi birisi olduğunu düşünür.

Stockholm Sendromu Belirtileri

Empati ve Sempati: Stockholm Sendromu belirtilerinden biri, kurbanın kaçırılmasına veya tehdit edilmesine rağmen, suçlulara karşı sempati ve empati geliştirmesidir. Kurbanlar, suçluların yaşadığı zorluklara duyarsız kalamayabilir ve onları anlama eğiliminde olabilirler.

Savunma Mekanizmalarının Değişimi: Rehin alınan kişiler genellikle savunma mekanizmalarını değiştirirler. Suçluların eylemlerini haklı çıkarmaya çalışabilir veya onlarla aynı görüşlere sahip olabilirler.

Suçluları Koruma İsteği: Stockholm Sendromu, kurbanın suçluların yakalanmasını veya cezalandırılmasını istememe durumunu içerir. Kurbanlar, tehdit altında olmalarına rağmen, suçluların korunması için çaba sarf edebilirler.

Nedenleri ve Teoriler: Stockholm Sendromu’nun nedenleri konusunda birçok teori bulunmaktadır. Bazı uzmanlar, bu durumun travmatik bir olayın ardından ortaya çıkan bir savunma mekanizması olduğunu düşünmektedir. Diğer teoriler ise kurbanın, suçlulara bağlanarak güvenliğini sağlama çabası içinde olduğunu ileri sürmektedir.

Stockholm Sendromu, insan psikolojisinin karmaşıklığını ve direnç yeteneklerini anlamamıza yardımcı olan ilginç bir olgudur. Bu sendrom, tehdit altındaki insanların duygusal ve zihinsel tepkilerini anlamak için yapılan araştırmalarda önemli bir rol oynamıştır. Ancak, konuyla ilgili daha fazla araştırma ve inceleme gereklidir.

Stockholm Sendromu, tutsaklık ve tehdit altındaki durumların insan psikolojisi üzerindeki etkilerini anlamak için önemli bir konu olarak devam etmektedir. iienstitu.com’daki yazıya göre, Stockholm Sendromu, bir bireyin kendini zorlayan, üzen şartları benimsemesi, kabul etmesi, kendine yapılanları fark etmemesi hatta benimsemesi, üzülmesine rağmen suçlu davrananın yanında olmasını açıklayan psikolojik bir davranış şeklidir. İlk defa psikiyatr NilsBejerot tarafından tanımlanan Stockholm Sendromu, kendilerine baskı uygulayan kişilere karşı anlayış, sadakat beslemekle oluşan psikolojik bir durum olarak açıklıyor.

Stockholm Sendromu ve Tedavisi: Uzmanlar, tedavinin uzun ve zorlayıcı bir süreç olduğunu söylüyor. Şiddeti yaşayan kişinin, yaşadığı olayları kabul etmesi psikolojik bir durumun ortaya çıktığı bir tabloyu oluşturuyor. Hastanın uzun süre terapi alması gerekir. Bu süreçte yaşadıklarının, yaşatan kişinin suçu olduğu, kendisinin kabul etmemesi gereken durumlar olduğuna inandırılmaya çalışılır. Hatırlatmalar yapılır ve yaşadıklarının normal dışı şiddet barındıran durumlar olduğu kanıtlanmaya çalışılır. Hastanın ikna ile tedavisi birlikte yürütülür.

Tedavinin en önemli adımı kişinin özgüvenini yerine getirmeye çalışmaktır. Özgüven çalışmaları yapılırken kişinin farklı tekniklere ilgi göstermesini sağlamakta süreci hızlandırabilir.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER