Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ahmet Tunca

MENDİLCİ

O!

O bir kız çocuğuydu.

6-7 yaşlarında olduğunu sanıyorum.

Üstü başı dökük, ayağındaki ayakkabısı, ayaklarından büyüktü.

Başını renkli bir örtüyle sıkı sıkıya bağlamıştı.

Yanında duran kadınla büyükçe bir kartonun üstüne oturmuşlar, önlerindeki selpak kağıt mendil paketlerine sessiz, umutsuz gözlerle bakıyorlardı.

Sanki içlerinden her ikisi de, “Bu günde ekmek parası çıkaramadık” diyorlardı.

Ekmek: Fukaranın en önemli yiyeceği.

“Her gün  desem yeri var. Durmadan pahalanıyor.

Bugün üç lira, yarın, öbür gün beş lira oluyor.

Kış geldi. Bak işte kar atıştırmaya, soğuk soğuk rüzgarlar esmeye başladı”

Ne yaparız bu yaşlı halimle, nasıl bakarım bu çocuğa.

Çocuğun babası yakalandığı hastalıktan dolayı erkenden çekip gitmişti. Sanki acelesi vardı. Ardından çocuğun annesi, bu rezilliğe, yokluğa dayanamadı, kaçıp gitti.

Kaldık mı yapayalnız, torun babaanne.

Dilenmeyi sevmiyorlardı. Birinden bir şey istemek zoruna gidiyordu her ikisinin.

Markette ufak tefek alışveriş yapmış, kaldırıma doğru adım atmak üzereyken, gözüm babaanne ile torununa takılmıştı.

“Sizi bir süredir buralarda görüyorum. Bu soğukta üşümüyor musunuz?”

“Üşüyoruz” dedi ihtiyar kadın.

“Boş mideyle, insan daha çok üşüyor. Buradan kazandığımız, üç beş kuruşla, açlığımızı gideriyor, yanına bir şeyler alıyor ekmekle günümüzü savıyoruz. Konu komşu da bazen bir şeyler getirince o gün bayram ediyoruz”

İncecik, uzayıp giden bir sızı içimi yaktı. Demek öksüzmüş. Ölmüş, baba yok, ana yok. Ev yok ocak yok.

Bu soğukta bekleyin deyip, cebimdeki, onları birkaç gün idare edecek parayı, küçüğün avucuna sıkıştırdım. Önce gözleri parladı, sonra utangaç başını eğdi.

Haydi, dedi babaannesi haydi gidelim. Bugünkü işimiz tamam. Şükürler olsun.

Zorla ayağa kalkan ihtiyarın elinden tutan küçük kız oradan uzaklaştı. Yüzü bugünlük gülüyordu. Ya! Yarın ne olacaktı, öbür gün!

Zaman zaman çocukla, babaannesini görüp, merhabalaşıp, ihtiyarla kısa sohbetler ediyorduk. Elimden geldiği kadar emekli maaşımın bir kısmını onlara veriyordum.

Onlar memnun, ben mutlu oluyordum.

Haftalar, hatta aylar geçti.

Havalar, ısınmaya, yağmur ve karlar dinmeye başladı. Ağaçlar çiçek açtı, mevsimler değişti.

Ortalık cıvıl cıvıl.

Bizimkiler görülmüyordu.

Başka yere oturuyorlar diye geldi aklıma.

Oradaki esnafa sordum. Nerede bu mendil satanlar.

Öldü, dedi. Kışın hastalanmış. Durmadan çocuk öksürüyordu. Hastaneye yatmış, bir daha kalkamamış…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER